İçereği Atla

Oruç

19 Haziran 2025 yazan
Oruç
ercan dede
| henüz yorum yok

Farsça ‘rûze’ kelimesinin Türkçeleşmiş şekli olan oruç,(Arapça'sı, bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamına gelen savm/sıyâm) imsaktan/fecr-i sâdıktan iftara/güneş batana/akşama kadar (Gündüz ve gecenin oluşmadığı bölgelerde en yakın bölgelere bakarak)  taat ve ibadet niyetiyle, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak olup,  bu hususta görüş birliği bulunurken, imsak için kimileri fecr-i sâdıkın ilk anı, kimileri ise ışığın uzayıp dağıldığı an demişlerdir. Kur’anda ise şöyle denir: “..Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (siyahlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu tamamlayın...”[el-Bakara: 2/187]


Hicretten 1.5yıl sonra şabanın 10. günü farz kılınan orucun, “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığı na ve Muhammed'in O'nun kulu ve rasulü olduğuna inanmak; namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah'ı ziyaret etmek.(hac)”[Buhârî, “îmân”,34, 40; “İlim”,25; Müslim,“îmân”,8] hadisinde İslâm'ın beş şartından biri olduğu “Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. Oruç sayılı günlerdedir, içinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[el-Bakara:2/183-184] ayetler ile de farziyyeti ve ahkamı bildirilmekte dir. 


A) ORUCUN ÖNEMİ ve HİKMETLERİ


İ.Gazzâlî, orucu; avam/sıradan kişilerin orucu (mide ve cinsel organı, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etme), havas/özel kişilerin orucu (gözü kulağı ve diğer azaları günahtan koruma; “Oruç bir kalkandır; sakın, oruçluyken, cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa, 'ben oruçluyum, ben oruçluyum' deyin”[Buhârî, “Savm”, 9; Müslim, “Sıyâm”, 30.] hadisinde belirtilen, rabbine, kendine ve çevresine iyi davranma), ehassü'l-havâs/daha özel kişilerin orucu (kalbi düşük emellerden, dünya düşüncelerinden/mâsivâdan arıtıp Allah'a bağlama) olmak üzere üç dereceye ayırırken, kimi âlimler “Oruç tutan öyle insanlar nardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir” [İbn Mace,“Sıyâm”,21]hadisine istinaden namaz kılıp oruç tuttuğu halde, çirkin davranıp fenalıktan yapanı, abdest uzuvlarını eline su almadan yıkayana benzetmişlerdir. Çok az riya karıştırılmasına karşılık olarak, Allah cc, “Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim” [Buhârî, “Savm”, 2, 9; Müslim, “Sıyâm”, 30] buyurmuş, oruçlulara cennetin “reyyân kapısı”ndan girme lütfu [Buhârî, “Savm”, 4] tanınmıştır. 


Bir defasında saçı başı dağınık birisi gelerek Hz. Peygamber'e, “Ey Allah'ın elçisi! Allah'ın beni yükümlü tuttuğu orucun miktarını söyle” demiş, Peygamberimiz “Ramazan ayını oruçlu geçir” buyurmuş, adam “Bunun dışında başka oruç tutmam gerekiyor mu?” deyince Peygamberimiz “Hayır, yükümlü olduğun başka oruç yoktur. Fakat nafile olarak tutabilirsin” demiş, aynı şekilde zekât, namaz ve hac konusunda da bilgiler aldıktan sonra “Sana ikramda bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu söylenenlerden fazla bir şey de yapmam, eksik de bırakmam” deyip gitmiş, Peygamberimiz de:“Şayet dediğini yaparsa bu adam kurtulmuştur.” [Buhârî, “Savm”,1; Müslim,“îmân”,9]demiştir. 


Esasen oruç, nefs-i emmâre’nin terbiye ilâcı, iştah ve şehvetin/şeytanî davranışların kontrolü/zincirlenmesi, aşırılıkla rı törpülemenin çaresi, yoksulları anlama ve sıkıntılarını giderme vesilesi olup, namaz ve sabırla yardım isteyin” [el-Bakara: 2/153],“Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak tastamam verilir”[ez-Zümer: 39/10] âyetleri ve, “Oruç sabrın yarısıdır” [Tirmizî, “Da'avât”, 86] Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık olabilir;fakat oruç başkadır.Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben verece ğim.”[Müslim, “Sıyâm”,164; Nesaî, “Sıyâm', 42]kudsi hadisi,“Kim iman ederek ve sevabını Allah'tan umarak ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.”[Buhârî, “Savm”, 6]“Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur; Allah der ki: Ağzı kokan şu kul şehvetini, yemesini, içmesini benim için terk ediyor. Mademki sırf benim için oruç tutmuş, o orucun ecrini ben veririm.” [Buhârî, “Savm”, 9; Müslim, “Sıyâm”, 164] “Oruçlu için birisi iftar ettiği vakit, öteki Rabbi ile karşılaştığı vakit olmak üzere iki sevinç vardır.”[Buhârî, “Savm”, 9;Tirmizî, “îmân”, 8]“Oruç bir kalkandır. [Buhârî, “Savm”, 9]hadisleri de bunu ifade etmektedir. 


B) ŞARTLARI 


a) Vücûb Şartı  (Rü'yet-i Hilâl)


İbadetin vücûb sebebi olan şey, ifa/eda yükümlülüğünün başladığının alâmeti olup, ramazan orucununki de “... ramazan ayına yetişen onu oruçlu geçirsin” [el-Bakara: 2/185] âyeti ve “Hilâli görünce oruca başlayınız ve hilâli görünce bayram ediniz. Hava bulutlu olursa bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınız” [Buhari, “Savm”, 5, 11; Müslim, “Sıyâm”, 3-4, 7-10.], “Hilâli görmedikçe başlamayınız, hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz. Hava bulutlu olur da hilâli göremeyecek olursanız, ayı otuza tamamlayın” [Buhari, “Savm”, 11.] hadislerine göre, ramazanhilalinin görülmesidir. (Peygamberimiz hilâli gördüğü vakit ramaza nın bereketli ve huzurlu geçmesi için dua ederdi ) Şabanın yirmi dokuzunda hava bulutlu olur da ay görülemezse, (kamerî aylar bazan 29 bazan 30 çektiğinden,) “Biz ümmî bir toplumuz; hesap ve okuma yazma bilmeyiz. Şunu biliriz ki ay, ya 29 ya 30'dur.”[Buhâri,“Savm”, 11,13; Müslim, “Sıyâm”, 15; Ebû Dâvûd, “Savm”, 4] hadisi gereği şabanın otuz çektiği farz edilir. İlk anda çok ince ve, kısa sürede kaybolup hafif siste dahi görülemeyeceği için büyük dikkat gerektiren hilâlin görülme (ru’yet) vakti,çoğunluğa göre, daha kolay ve net görüleceği düşüncesiyle güneş batınca (E.Hanîfe, İ.Muhammed, sonraki geceye ait olabilece ğinden gündüz hilali ile başlanamaz ve bitirilemez derler, diğer mezhepler de yakın görüştedir) Ebû Yûsuf ise zevalden sonrakini sonraki geceye; öncekini de (iki gecelik olmayan/bir gecelik olan hilâl zevalden önce görülemeyeceği için) önceki geceye ait saymıştır. 


Hilalin bir yerde görülüp başka yerde görülmemesi (ihtilâf-ı metali') durumunda ise, Şâfiîler, (namaz vakitlerinin güneşin hareketlerine göre belirlenmesine (ayın bir aylık hareketini, güneşin bir günlük hareketine) kıyasla, ki bu ilk yerden en uzak yere dokuz saat/bir veya iki günlük fark demektir) sadece görülen yer için geçerli derken (oysa güneşin hareketine göre her an yüzlerce farklı bölgede namaz kılınmaktadır) çoğunluk ise bir yerde görülen hilâlin diğer yerler için de geçerli olacağını söylemişlerdir. (delilleri güçlü olması ve aynı anda oruç tutup bayram etme birliğini sağlaması açısından daha isabetlidir) Esasen, Hz. Peygamber’in koyduğu ‘‘gözle görme’’ ölçüsü, mutat ve her türlü şart ve imkânsız lığa uygulanabilmekle birlikte, günümüzde ayın ve güneşin hareketleri hassas bir şekilde tesbit edilip birkaç yıllık namaz takvimi bile hazırlanabilmekte olup astronomik hesap da, çıplak gözle görme esasına dayanmaktadır. Yine de gözle görülmesi gerektiğini düşünenler de meseleyi saptırmamak ve fitneye sebep olmamak şartıyla sadece kendi görmelerini esas alabilirler. “Fitne, savaştan (öldürmekten) bile kötüdür” [el-Bakara: 2/191-217] Ancak önceki dönem de dahil fakihler, rüyet-i hilâl meselesinin hallinde kamu otoritesinin (hâkim) kararını bağlayıcı görmüşlerdir.


b) Eda  Şartları (Takat ve İkamet)


Oruç için namaz mükellefiyeti şartlarına ilaveten oruca güç yetirebilmek ve mukim olmak (ağır hasta, gebe veya emzikli, düşkün yaşlı, ölümcül açlık/susuzluk içinde ve zor işte alışıyor olmamak da) şarttır.


Oruçlu İçin Mazeretler(Tutmama  Ruhsatı Tanıyan Durumlar) 


1.Sefer.‘‘..içinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. ….eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[bk. el-Bakara: 2/183-18] ayetiyle, yolcuya orucu erteleyebilme ruhsatı verilmiş, ancak zarar görmeyecekse tutması daha faziletli görülmüştür. Geceden niyetlenip tutarken yola çıkanın, Hanefîler'e göre, tamamlaması daha iyi olup, bozarsa da kefaret gerekmeyip, Şâfiî ve Hanbelîlerde de (Hz. Peygamberin ramazanda Mekke fethine çıktığında Kadîd’e varıncaya kadar tutup orada bozduğuna istinaden), geceden niyetleilmiş oruç bilesefere çıkınca bozulabilirken, savaş veya uzun süren çatışma ve operasyonlarda da aynı hareket edilebileceği söylenmiştir.  2.Hastalık. Tutarsa hastalanacak/hastalığı artacak/uzayacak veya zorlanacak olanlar tutmayabilir/başlamışsa bozabilirler. 3.Gebelik ve Çocuk Emzirme Kendisi yahut çocuğu zarar görecek olan gebe veya emzikli kadınlar tutmayabilirler. [Nesaî, “Siyam”, 50-51, 62; İbn Mâce, “Sıyâm”, 3] 4. YaşlılıkOruç tutmaktan âciz yaşlılar ve iyileşmeyecek hastalar her gün için bir yoksul doyumu fidye verirler.(daha sonra kaza edebilecekler ise fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kaza ederler.) 5. İleri Derecede Açlık ve Susuzluk. Beden ve ruh sağlığını bozacak açlık veya susuzluk halinde orucu bozmak caiz, ölüm tehlikesi açıksa tutmak haramdır. 6.Zor ve Meşakkatli İşlerde Çalışmak. İşinden ayrıldığı takdirde geçim sıkıntısı çekecek olan, geçici de olsa ağır işte çalışan sağlığına zarar gelecekse tutmayıp fidye verebilirler.(Şu da var ki Kur'an'da hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememe dışında mazeret belirtilmemiş [el-Bakara: 2/184-185.] fakihler de bunların dışında mütereddit davranmışlardır.)


İkrah Altında Oruç Tutma


Kimilerine göre, ramazan orucunu bozmadığı için öldürülen günahkâr olmayıp tersine büyük sevap kazanırken, ağırlıklı görüş bozmak daha doğru, hatta yolcu veya hasta ise bozmaması günah olup, nafile oruç tutarken verilen ziyafete ise, hayra vesile olacaksa, icabet edip daha sonra kaza edilir denilmiştir


c) Geçerlilik Şartları 


Orucun sahih olması için, oruç tutmaya niyet etmiş ve orucu bozacak şeylerden kaçınmış olmak, kadınların, hayız veya nifaslı olmaması şarttır.(Peygamberimiz'in hanımlarının aybaşı hallerinde namaz kılmayıp ve oruç tutmadıkları rivayetlerine istinaden, hayızlı veya nifaslı kadının tutması haram sayılırken, tutarsa geçersiz görülmüş, bunları şevvalde veya sonra kaza edecekleri söylenmiştir. Cünüplük ise ihtiyarî (bazen gayr-ı iradî) olduğu ve gusülle giderilebileceği için oruca engel sayılmamıştır.) 


1)Niyet 


Farz,vacip ve nafile her tür oruçta niyet şart (Şâfiîler ve bazı Mâlikîlere göre rükün) olup,niyeti kalben yapmak/geçirmek yeterli, söylemek menduptur, her türlü oruca fecr’den önce veya geceden niyetlenmek en faziletli olanıdır. Hanefîler'e göre ramazan orucu, nafile ve nezr-i muayyen oruçların niyet vakti gün batımından başlayıp ertesi günün kuşluk vaktine hatta öğlenin az öncesine kadar devam ederken (Öğle girince hiçbir oruca niyet edilemez. Ancak zevalden önce nafileye niyet câiz olup, bir rivayette, Peygamberimiz bir gün Âişe validemize öğle yemeği sormuş, o da bir şey olmadığını söyleyince Peygamberimiz o gün oruç tutmuştur) Mâlikîlerde günbatımından gecenin son kısmına kadar veya fecr ile birlikte yapılmalıdır. (aksi halde o gün tutulmayacak demektir.) Şâfiîlerde ise ramazan orucu, kaza orucu ve adak orucuna geceden niyet şart, nafileye zevalden önceye kadar niyetlenilebilir. Zimmetteki/tamamlanamamış nafile ve ramazan orucunun kazasına, kefaret oruçlarına ve mutlak adak oruçlaraise en geç imsak’a kadar niyet edilmesi/belirlenmesi/kalpte karar oluşması gerekir.(aksi halde nafileye dönüşür.) 


Ramazan, belirli adak veya herhangi bir nafile oruç için mutlak niyet yeterli olup (yarın oruç tutmaya” denilse ramazan ise ramazana, adanan gün ise adağa, ‘‘nafile oruca” denilse bile, asıl ibadete râci olurken, geceden ‘‘yarınki ramazan orucuna’’ şeklinde belirlenmesi daha faziletlidir.) çoğunluğa göre ramazanın her gününe (müstakil/ayrı ibadet olduğu için) niyet şart, Mâlikîlerde ise (zihâr, katil ve rama zan kefareti ve ramazan orucu gibi) peş peşe tutulacak oruçlarda  (….kim ramazan ayına yetişirse onu oruçlu geçirsin” ifadesindeki ay, tek bir zaman, oruç da namaz ve hac gibi tek niyetle tutulan bütün bir ibadet olduğundan) başta yapılacak niyeti yeterli, her gece menduptur(mazeretle ara verilmişse normale dönünce yeniden niyet gerekir.) Güneş batmadan önce ertesi günün orucuna niyet edilemezken,battıktan sonra niyet edildiğinde ise, ikinci fecre/imsak’a kadar yiyip, içip ve cinsel ilişkide bulunulabilir, niyet geri alınabilir.Ancak tereddütlü veya şarta bağlı niyet gerçekleşmiş olmaz. Ramazanda, hangi oruca niyet edilirse edilsin ramazan orucu yerine geçer. (adanan günde, kefaret veya ramazan kazasına niyet etse, ağırlık görüşe göre, adak kazaya kalır.) Hem kefaret hem nafile niyetiyle tutulan, kefaret yerine geçerken, hem kaza hem yemin kefareti niyetiyle tutulan ise (ikisi de vâcip olduğundan)nafileye dönüşür. Ayrıca sahura kalkıp yemek ve içmek de niyet yerine geçerken, ramazan orucu kazasına,“kazası gereken oruca” diyerek veya belirleme yaparak, çok borcu varsa “kazası gerekli ilk oruca” diyerek niyet edilebilir. 


2) Orucu Bozan Şeylerden Kaçınmak 


a) Sadece Kazayı Gerektiren Durumlar ve Telafisi/İfası


Orucun rüknü/aslı/mahiyeti, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak/imsak (bazı mezheplerde niyet de dahil) olup,bu tür davranışlar (yenilip içilmesi mûtat şeyler, sigara, nargile gibi keyif veren tütün ürünleri ve tiryakisi olunan maddeler, ağızdan alınan her türlü ilâç beslenme özelliği taşıdığı için) ittifakla bozar. Hanefîlerde, beslenme amacı ve anlamı taşımayan/yenilip içilmesi mûtat olmayan/fıtratın meyletmediği (Çiğ pirinç, çiğ hamur, un, ham meyve yemek, kabuğuyla fındık, badem ve ceviz yutmak gibi) şeylerin yenilip içilmesiyle (Şehvetin normal birleşme dışında tatminiyle) kasten ağza giren yağmur, kar veya doluyu yutmakla, ağız dolusu kusmakla da bozulur. (ibadetin gereği olan bilinç kaybolduğu için bayılmak ve delirmekle de bozulur fakat kazası gerekmezken,unutarak yemek içmek de oruçlu olduğunu unutarak yiyip içenlerin oruca devam etmeleri, onları Allah'ın yedirip içirdiği [Buhârî, “Savm”, 26; Müslim, “Sıyâm”, 17] hadisine istinaden bozmaz) Hanefîler'e göre yanlışlıkla yiyip içince, abdest alırken, yüzerken su yutuncaoruç bozulur ve kazası gerekirken, Şâfiîlerde kasıt yoksa bozulmaz, Mâlikîlerde ise unutarak ya da yanlışlıkla yiyip içmekle imsak iptal olur/oruç bozulur. Sabah vakti girmedi diye yiyip içerken girdiği anlaşılsa (gece devam ettiği için zan güçlü olup)oruç bozulur fakat sadece kaza gerekirken, güneş battı sanıp iftar ederken batmadığı anlaşılsa (gündüz devam ettiği için zan zayıf olup kefaret de gerekir. İmsak ve iftarı bildiren ezan, top atışı, tv radyo,internet, takvim vs yoksa şahsi bilgi ve tecrübeye göre davranılır.Unutarak yiyip içen bozuldu zannıyla, gece niyetlenemeyip gündüz niyetlenen niyetinin geçersiz olduğu zannıyla kalan vakitte bilerek yer içer veya cinsel ilişkide bulunursa orucu bozulp kaza gerekir. (yiyip içerken imsakın girdiğini anlayan devam ederse Hanefilerde kefaret gerekir.) Orucu bozup kefareti gerektirmeyecek davranış sonrası yiyip içilince kefaret gerekmese de niyete bakılır.


Hastalık, yolculuk, hayız ve nifas sebebiyle yahut kasten veya yanılıp niyeti terk ederek bir veya daha fazla gün tutulmayan ramazan oruçlarının kaza edileceğinde görüş birliği bulunurken bozulan kefaret ve adak oruçları ile başlanıp bozulan nafile oruçların da kazası gerekir. (Şâfiîlerde tamamlanmamış nafileye kaza gerekmezken, Mâlikîlerde kasten bozulmuşsa gerekir.) Ramazan orucu, yasak günler dışında her zaman kaza edilebilirken Şâfiîlerde gelecek ramazana dek kaza edilmezse fidye de gerekir


Damla İğne Merhem 


Bazı âlimler, göze damlatılan ilâcın orucu bozmayacağı, kulak ve burna damlatıla nın bozacağı görüşündedir.(burun içi yemek borusu/mideyle doğrudan bağlantılı, göz dolaylı olarak boğaza açılmakta, kulak ise mideyle bağlantısız, sadece burna konan ilâçlarda ihtiyat gerekir ki burna enfiye çekmek, boğaza bol miktarda su çekmek bozarken,bunlara konan ilâç ve damlalar ise yeme içme/beslenme ve direnç kazanma nitelikli olmadığı için bozmaz) İğne yaptırmanın hükmü ise  ilk fakihlerin vücuda giren bıçak vb. katı cisimler ile derin yaraya sürülen merhem hakkındaki görüşlerine kıyas edilmiş olup, E. Hanîfe'nin “derin yaraya sürülen ve karın veya beyne ulaşan ilâcın/merhemin orucu bozacağı” görüşünü alanlar, iğneyle vücuda bir şey zerkedilmesinin (iğne, serum veya aşının vücuda akıtılıp yayıldığı vegüçlendirdiği) gerekçesiyle bozar ve kaza gerekir derken, Ebû Yûsuf ve İ.Muhammed'in “derin yaraya sürülen merhemin bozmayacağı, karna veya beyne ulaşmasının önemsiz olduğu” görüşünü alanlar ise iğnenin mayacağını söylemişler, eskiden fetvahane ve 1948 de Ezher Üniversitesi Fetva Komisyonu da tabii delikler dışından giren şeyin bozmayacağı fetvasını vermiştir. (Buna kıyasla da, astım ve nefes darlığı tedavisinde ağıza sıkılan sprey zerreler halinde içeri gitse de akciğeri geçmediği/mideye ulaşmadığı için bozmaz denilmiş, vücuda mikrop verilerek bağışıklık kazandır ma amaçlı aşıların da bozmayacağı ağırlık kazanmıştır.) 


b) Hem Kaza Hem Kefareti Gerektiren Durumlar  ve Telafisi/İfası


Bir adam, “Mahvoldum” diyerek Peygamberimiz'e gelip ramazanın gündüzünde eşiyle cinsel ilişkide bulunduğunu söyledi. Peygamberimiz;“Köle azat etme imkânın var mı?” deyince adam “ hayır ” dedi, “Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?” dedi  adam yine “hayır” bu iş de zaten sabredemediğim için başıma geldi” dedi “Altmış fakiri doyuracak malî imkânın var mı?”dedi, adam yine “hayır”dedi. Peygamberimiz bu esnada  getirilen bir sepet hurmayı, adama vererek yoksullara dağıtmasını söyledi. Adam “Bizden daha muhtaç kimse mi var?” deyince Peygamberimiz gülümseyerek “Al git, bunları ailene yedir” diyerek adamı gönderdi. [Buhârî, “Savm”, 30; Müslim, “Sıyâm”, 81; Ebû Dâvûd, “Savm”, 37] Bu itibarla, ramazan günü oruçlu iken özürsüz olarak/kasten bilerek ve isteyerek gıda veya gıda özellikli/güçlendirici bir şey yiyip içmek, vücuda almak Hanefîlerde, hem o günün kazasını hem kefaret gerektirirken, normal cinsel ilişkide bulunmak ise büyük günah ve ramazanın saygınlığını ihlal olup, bütün mezheplerde hem o günün kazasını hem de köle azat etmeyi veya peş peşe atmış gün oruç tutmayı, ya da 60 fakiri doyurmayı gerektirmekte olup, köle azadı köleliğin kalkmasıyla uygulama dışı kaldığından Hanefi'lerde öncelik oruçtadır, Mâlikîler de ise herhangi biri yeterlidir.(Hayız ve nifas gibi doğal mazeretler kefaret orucunun peş peşeliğine zarar vermez.)  Kefareti, tutmamanın değil bozmanın cezası olarak gören bazı fakihlerin, niyet edilmeyince ramazanda yiyip içmeye kefaret gerekmeyeceği düşünceleri ise isabetli görünmeyip mazeretsiz tutmayarak hem oruç ayına saygısızlık edilmekte, hem de aslen bir bütün olan  otuz oruç bozulmaktadır (Çünkü kasten bozulan birden fazla oruca bir kefaret gerekli olup, aksi halde her birine kefaret gerekirdi)  Bu görüş sahibi Hanefîler bu ayırımı kendi görüşlerinin tutarlılığı için yapmış olup, aslî görüş gibi değerlendirip oruç tutmamak sakıncalı ve büyük günah olduğu gibi Peygamberimiz  de mazeretsiz olarak ramazanda bir gün tutmayan kimsenin ömür boyu tutsa da o günün borcunu gerçekten ödemiş olmayacağı nı ifade etmiştir.


Fidye Iskat Devir


Fidye, oruç tutamayan yaşlı ve hastaların tutamadıkları her bir oruç için bir fakir doyurması, ıskat ise fidye, oruç, namaz, kurban, adak, kefaret gibi ibadet ifa edemeden ölen adına fakirlere nakdî/aynî ödeme yapmak, devir de fakir mirasçılar için borcun, bir kısmını hibe edip, geri alıp, tekrar hibe ederek tamamlama yöntemi olup, Hz. Peygamber, sahabe, tabiîn ve tebeu't-tâbün dönemlerinde görülmezken, sonradan ıskât-ı savm ve buna istinaden de ıskat-ı salat ortaya çıkmıştır.


İbadetler; bedenî, malî, hem bedenî hem malî olarak üçe ayrılıp her ibadetin zamanında, bizzat ifa edilmesi gerekip, biri diğerinin yerine geçmemekle ve namaz, oruç gibi bedenî-şahsî ibadetlerde niyabet caiz olmamakla, üstelik ibadet ve kefaretler Allah hakkı olup ıskat kabul etmemekle birlikte, şâri', kolaylık ilkesine de istinaden, ârizî hallerde yapılamayan oruç, namaz, kurban, adak, kefaret gibi ibadetleri, Hanefilerin “misl-i gayr-i ma'kül ile kaza” dedikleri [Serahsî,I,49], ilgili ayetteki “oruca güç yetiremeyenler/zorlukla güç yetirenler/şeyh-i fâni/düşkün ihtiyarlar/hastalığı iyileşmeyecekler [el-Bakara: 2/184]ifadesine istinaden oruç tutamayanların fidye vermesi/ıskat-ı savm gibiayni veya başka cins ibadetle/fiille telâfi imkânı tanımıştır[el-Bakara: 2/184] Ancak,  İbn Abbas, İbn Ömer, İbn Mes'ûd, M. b. Cebel ve Seleme b. Ekva dahil bir grup sahâbîye göre, “Sizden ramazan ayına yetişenler o ayda oruç tutsun” [el-Bakara: 2/185] ayetine dek, dileyen tutup, dileyen fidye verirken, bundan sonra hasta ve yaşlılara has kılınmış[Müslim, “Sıyâm”, 149-150; Cessâs, Ahkâmü'l-Kur'an, 1, 218] bir önceki âyetin “Oruç tatmakta güçlük çekenler”[el-Bakara: 2/184] ifadesinden de hareketle gücü yetenlere ittifakla caiz görülme miştir.Buna göre, kaza edemeyecek ihtiyarların, iyileşemeyecek hastaların, (bazı alimlere göre ağır işlerde çalışanların), tutamadıkları gün için fidye verip, güce erişince de kaza etmeleri, erişemezler se vasiyet etmeleri ve terekeleri yeterli ise ondan verilmesi gerekir, vasiyeti yok veya terekesi yetersizse, teberru olarak verilir (tavsiye). 


Yolculuk, geçici hastalık, gebelik, süt emzirme, ileri derecede açlık ve meşakkat gibi mazeretlerle/ruhsatlarla tutulamayan/bozulan oruçlara fidye caiz olmayıp, mazeret sonrası kazaları gerekirken, ancak bunlar da kaza edilememişse yakınların vermesi caiz/mendup (tavsiye) olup, hatta h.II. asır sonlarında çoğunlukça, mazeretsiz tutmadan ölene de verilebileceği/ vefatın kaza imkânını kaldırdı ğı/mazeretle tutamayana (vasiyeti varsa daha güçlü) kıyaslanabileceği söylenirken, İ.Muhammed oruca vasiyetsiz de yeterli olacağını söylemiş, ileri dönemde ise, fidyenin vasiyetle  veya mutlak olarak caiz olduğu/hak kında nas bulunduğu söylenmiş, diğer mezhepler de benzeri şekilde yaklaşmış, devamında ise İ.Muhammed (doğrudan/kıyaslamadan/oruca ilhak ederek) vasiyyete binaen Allah dilerse fidye ıskât-ı salât’a da yeterlidir demişse de (bk.ez-Ziyâdât), ilk Hanefîlerden destek gelmemiş, Serahsî de mazeretli kılınamayana kaza emredilse de [Buhârî, “Mevâkît”, 37; Müslim, “Mesâcid”, 314; EbûDâvûd, “Salât”, 11], mazeretsizlere kaza gerektiğine/borcu düşüreceğine dair nas bulunmadığını/kesinlik taşımadığını/lütuf ve kereme kaldığını söylemiştir [Usul. I, 51]) Cevaz verenler de ölünün namaz ve orucu ifadan aciz olduğunu, oruçtan önemli olan namazın, ‘‘acz” ruhsatlı olan oruca ilhak edlebileceğini ancak cevazının şüpheli, ıskatının da bir temenni, vasiyet ve mal yokken (niyet/ihtiyarsız) daha da şüpheli/zayıf, belki hayır ve tasadduk olacağını söylemişler, Şâfiîlerde de esasen namaz ve adak itikâf ifa veya fidye  ile düşmezken, sonraları(VIII.yy)  yakınlarının oruç tutabilmesinden söz eden hadisi ve İmam Şafiî'nin eski görüşü geniş bir yoruma tâbi tutularak kasten terkedilen ve kaza da edilmeyen oruçlar dahil her türlü oruç için söz konusu edilmiş, ölen adına yakını olmayanlarında yakınların bilgisi olsun olmasın ücretli-ücretsiz oruç tutabileceği söylenmiş,Sübkî' gibi fakihler tahrîcen ifa ve fidye caiz demişlerdir. 


Esasen devamlı hastalık ve yaşlılık dışındaki mazeretlerle/ruhsatlarla tutulamayan/bozulan oruçların(fidye caiz olmayıp)ancak kazası gerekirken, kaza edemeden ölen için de mirasçıların fidye vermesi caiz/mendup görülmüş, kimileri, kaza edemeden ölene, yaşlı ve sürekli hastaya kıyasla verilmesini vacip görmüşse de, çoğunluğa göre mazeret sebebiyle mükellefiyet ve borç düşer/gerekmez, ancak imkânı varken kaza etmeden ölene her gün için bir fakir doyurmayı emreden hadise[İbn Mâce, “Sıyâm”, 50; Tirmizî, “Savm”, 23] istinaden  gerekir. Kimileri ise, adına/yerine velisinin oruç tutması tavsiyesine/izinine/hadisine[Buhârî, “Savm”, 42; Müslim, “Sıyâm”, 152; Ebû Dâvûd, “Savm”, 41] istinaden yakınlarının oruç tutmasını caiz, Zahirîler vacip görürken, hadisteki “oruç tutma” ifadesiyle fidyenin kastedildiğini söyleyen çoğunluk, ölen adına fidyeyi emreden hadise ve sahâbenin başkası için namaz kılıp oruç tutulamayacağı hükmüne [Muvatta, “Savm”, 43.] ve hac dışında bedenî ibadetlerde niyabetin geçerli olmayacağı kaidesine istinaden, yakınların/başkalarının oruç tutmasını, namaz kılmasını uygun görmemiş, Hanbelîler dahil bir kesim ise adak borcu için tutulabileceğini söyle mişlerdir. 


Oruç fidyesi, fitır sadakasına denk olup (bk. Fıtır Sadakası), ramazanın başında veya sonunda, nakit para veya mal olarak verilebilir. Fiilen doyurma şeklinde ifası pratik olmadığından, önceleri başat ve yaygın olan buğday (Hanefîlerde yarım sâ' 1,37,5 ltr) hurma arpa ve kuru üzümden (1 sâ) verilirken, sonradan nakde çevrilmiştir. Fidyenin tamamı birçok yoksula veya tek yoksula da verilebilirken, Ebû Yûsuf‟a göre tek fidyenin birkaç yoksula bölüştürülmesi de mümkündür.


C) ORUÇ ÇEŞİTLERİ 


a) Farz Oruç. Aslen farz (muayyen/vakitli) oruç, ramazan orucu iken, mazeretli/mazeretsiz terkedilen ramazan oruçunun kazası, zihâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma (halk) ve yemin kefareti oruçları da gayr-i muayyen farz olup, ramazan orucu sadece ramazan ayında tutulabilirken, diğerleri mubah olan her zaman tutulabilir. 


b) Vacip Oruç. İtikâf niyetiyle veya başka bir sebeple  nezredilen/adanan oruç adak/nezir orucu vacip  kılınmış olup belirlenmiş/muayyen olan gününde tutulmalı, belirlenmemiş/gayr-i muayyen ise istenilen mubah günlerde tutabilir. Hanefîlerde bozulan nafile orucun kazası da vaciptir. (Mâlikîlerde farz, İ.Şafiî' ve İ.Mâlik'ten başka bir rivayete göre gerekmez) 


c) Nafile Oruç. Nafile,sünnet, müstehap, mendup, tatavvu oruçlar mubah olan tüm günlerde tutulabilirken, şu günlerde tutulması sünnet/mendup görülmüştür. 


Nafile Oruç İçin Mendup Zamanlar 


1) Şevval Ayı. Ramazandan sonraki şevval ayında (bayramın ardından peş peşe daha faziletli ise de aralıklı olarak da) altı gün oruç tutmak müstehap olup (Kaza ve adak niyetiyle de tutulabilir) ramazanı oruçla geçirip şevvalden de altı gün ilâve edenin bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı hadsini[Müslim, “Siyam”, 204], “Kim iyi bir amel işlerse, kendisine bunun on katı ecir vardır” [el-En'âm: 6/160]âyetiyle ele alan bazı âlimler, ramazanın on aya, altı gün şevval orucunun da altmış güne denk olduğu şeklinde anlamışlardır. 


2) Aşure Günleri. Hz. Peygamber Muharrem ayının onuncu gününde her yıl oruç tuttuğu rivayet edilmiştir. (Fakat sadece o günde oruç tutulması doğru görülmeyip bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmiştir.) Bir rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye geldiğinde yahudilerin aşure gününde oruç tuttuklarını görünce, bu orucun anlamını (ne için tutulduğunu) sormuş,Yahudiler de, bugünün büyük bir gün olduğunu; Allah'ın Musa'yı ve İsrâiloğulları'nı düşmanlarından bugünde kurtardığını ve Musa'nın bu sebeple bu gün oruç tuttuğunu, söyleyince, Peygamberimiz “Ben Musa'ya sizden daha yakınım” demiş ve bugünlerde oruç tutulmasını emretmiştir. [İbn Mâce, “Siyam”, 41](Câhiliye döneminde Araplar'ın tuttuğu ve Hz. Peygamber'in de ramazan orucunun farz kılınmasına kadar tutmayı emrettiği rivayetleri de vardır.[Müslim, “Sıyâm”, 116.]) Ramazan orucu farz kılınınca aşure orucu bir yükümlülük olmaktan çıkarılmış, tavsiye ve sünnet olarak devam etmiştir. 


3) Her Ay Üç Gün. Peygamberimiz ayın 13, 14 ve 15.(eyyam-ı bîd) günlerinde oruç tutmayı tavsiye etmiş [Müslim, “Sıyâm”, 181-182], Hz. Âişe de, Peygamberimiz'in her ay üç gün oruç tuttuğunu haber vermiş olup bu açıdan müstehap kabul edilmiştir.


4)Pazartesi-Perşembe Günleri. Peygamberimiz pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmuş “İnsanların amelleri Allah Teâlâ'ya pazartesi ve perşembe günleri arzolunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum”[Ebû Dâvûd,“Savm”,60; İbn Mâce,“Sıyâm”,42]buyurmuştur. 


5) Zilhicce Ayı. Peygamberimiz zilhiccenin ilk dokuz günü (kurban bayramından önceki günler) oruç tutmayı sürdürmüş olup bu günlerin oruçlu geçirilmesi müstehap görülmüştürPeygamberimizin Arefe gününden daha çok Allah'ın cehennem ateşinden insanları azat ettiği bir gün yoktur” “Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah tan umulur” dediği [Müslim, “Sıyâm”, 196-197]buyurmuştur. (Ancak rahatsızlığa sebep olacağı gerekçesiyle, hacıların arefe günü oruç tutması mekruh görülmüştür)


6) Haram Aylar. Zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarından oluşan haram ayların perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehap görülmüştür. 


7)Şaban Ayı. Şaban ayında oruç tutmak müstehap olup, Hz.Âişe, Hz Peygamber en çok orucu şaban ayında tutmuştur, hatta tamamını oruçla geçirdiği olmuştur demiştir (Pazartesi-Perşembe, her ay üç gün vb mûtat oruç dışında şabanın ikinci yarısında oruç tutmak bazı âlimlerce mekruh, Şafiîlerde haramdır) 


8)Gün Aşırı/Dâvûd Orucu. Hz Peygamber “En faziletli oruç Davûd'un tuttuğu oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı” demiş, A. b. Amr, “Ben daha fazlasını tutabilirim” deyince, böylesinin faziletli olduğunu söylemiş, daha fazlasına çalışmamayı tavsiye etmiştir.[Müslim, “Siyam”, 187-192](Bu bakımdan, en faziletli nafile oruç sayılmıştır.) 


Oruç Tutmanın Yasak Olduğu Günler 


1. Bayram Günleri.Peygamberimiz ramazan bayramının birinci günü ve kurban bayramının bütün günleri oruç tutulmayacağını bildirmiş[Buhârî, “Savm”, 67] ve bu günlerde oruç tutmak haram/bir görüşte tahrîmen mekruh görülmüştür. Ramazan bayramının ilk günü, toplu iftar olduğu gibi, Peygamberimiz de teşrik günlerinin yeme, içme ve zikir günleri olduğunu söylemiştir. [Ebû Dâvûd, “Savm”, 50]


2.Hayız ve Nifas Halleri. Kadınların bu hallerinde oruç tutmaları haram/günah, tutarlarsa geçersiz olup bugünlerdeki ramazan oruçlarını daha sonra (tavsiye olarak da şevvalde) kaza ederler.


3.Bazı Belirli Günlerde. Sadece aşure günü oruç tutmak yahudilere benzenildiği için mekruh olup, bazıları ise sadece Cuma, cumartesi, nevruz, mihrican günlerinde tenzîhen mekruh demişlerdir. (Peygamberimiz, mûtat oruç dışında, özellikle cuma günü oruç tutmamayı tavsiye etmiştir.) 


4. Şek Günü. Havanın bulutlu olması vs nedeniyle şabanın 29’undan sonraki şabana mı ramazana mı ait olduğunda şüphe edilen günde oruç tutmak mekruh olup (şabanı oruçla geçirenin ve mûtadı şek gününe denk gelenin devam etmesi daha faziletlidir) Peygamberimiz ramazanı oruç tutarak karşılamayı yasaklamış [Buhârî, “Savm”, 11, 14; Müslim, “Sıyâm”, 21; Ebû Dâvûd, “Savm”, 10] alimler de bunu ramazana ilâveyi önlemek olarak anlamışlar, o gün ramazan niyetiyle oruç tutmak tahrîmen mekruhtur. (Mekruh olmakla birlikte nafile niyetiyle tutulan geçerli, hatta ramazanın birinci günü olduğu anlaşılırsa farz yerine gelmiş olur denilmiştir.) 


5.Savm-ı Visal. Âişe validemizin belirttiğine göre Peygamberimiz müslümanlara acıdığı için iki veya daha fazla günü peş peşe ekleyerek/iftarsız oruç tutmalarını yasaklamış ve mekruh görülmüş olup, kendisinin tuttuğu hatırlatılınca da “Siz benim gibi değilsiniz; beni Rabbim yedirir, içirir.” [Müslim, “Sıyâm”, 55-58] demiştir. Yine kocası razı olmayacak kadın habersiz, çalışan da iş verenden izinsiz nafile oruç tutmamalıdır


D) ORUÇLUYA MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER


“Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin”[Müsned, III, 367, 379], “Sahura kalkın, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır”[Buhârî, “Savm”, 20; Müslim, “Sıyâm”, 45.], “Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca ve öğle üzeri uykusuyla da (kaylüle) teheccüt namazına kuvvet kazanın.”[İbn Mâce, “Siyam”, 2] hadislerinde görüldüğü üzerePeygamberimiz'in tavsiyelerinin başında oruçlu için (sünnet olarak) sahur yapmak/sahura kalkmak gelir. Peygamberimiz, sahuru mümkün olan son vakitte iftarı da ilk vakitte yapmayı teşvik etmiş olup, oruç açılırken de, “Allah‟ım! Senin rızanı kazanmak için oruç tuttum, senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Sana inanıp güvendim. Ey lutuf ve ikramı geniş olan Rabbimî Beni bağışla.” vb dua etmek sünnettir. “Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmak sızın, oruçlunun, alacağı kadar sevap alır” [Tirmizî, “Savm”, 82, İbn Mâce, “Sıyâm”, 45.]hadisine mazhar olmak için, zenginlerin yoksullara iftar vermesi, bölgelerinde iftar sahur yapmayan kalmayacak şekilde her zamankinden daha fazla yardımda bulunması sünnettir. Yine, “Yalan konuşmayı bırakmayan, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin kendini aç ve susuz bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur”[Buhâri, “Savm”, 8.]“Hiçbiriniz oruçlu iken kötü laf söylemesin; bağırıp çağırmasın, hatta kendisine ağır sözler söyleyen (küfreden) birine dahi sadece 'Ben oruçluyum' demekle yetinsin”[Buharı, “Savm”, 2; Müslim, “Sıyâm”, 160] hadislerine riayet ederek ibadetlerin hakkı verilmeye çalışılmalı, dilin kötü, çirkin, rencide edici ve gereksiz sözlerden korumalı, elde edilen huzur ve kazanç boşa çıkarılmamalıdır Ayrıca sabah namazını geçirmemek kaydıyla cünüp sabahlamak caiz ise de oruca temiz başlama niyetiyle önceden gusledilmeli, hayız ve nifas süresi dolanlar da böyle yapmalı, yine de imsak girmiş veya gündüz ihtilam olunmuşsa boğaza su kaçırtmadan gusledilmelidir. (Hz Âişe validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz, bazen cünüp olarak sabah vaktine girmiştir.)


İtikâf


İtikâf,bir mescidde ibadet niyetiyle ve kurallarına uyarak inzivaya çekilmek olup Hz. Peygamber hicretten sonra her yıl ramazanın son on gününde itikâfa çekilmiş, hanımları da katılmıştır[Buhârî, “î'tikâf”, 3; Müslim, “Hayz”, 6; Tirmizî, “Savm”, 80]. Âişe validemizin belirttiğine göre Resûl-i Ekrem sav ramazanın son on gününe girildiğinde bütün geceyi ihya eder, ailesini uyandırır ve kadınlardan ayrı kalırdı. Âlimler, de oruçlunun özellikle ramazanın son on gününde itikâfa girmesini müstehap kabul etmişler, hatta Hanefîler, Hz. Peygamber'in devamlı yapmasına istinaden itikâfı kifâî müekked sünnet saymışlardır. İtikâf bir ibadet nevi olup, girenin mükellef olması, bir mescidde girmesi ve niyet etmesi gerekir. (Kadınlar evlerinin bir odasında itikâfa girerler.) Nefsi, yasaklardan korumada daha etkili bir yöntem olan itikâf, ramazanın son on gününde olduğu tahmin edilen Kadir gecesine rastlama imkânı da sağlar, insanı dünyevî meşgalelerden uzaklaştırıp daha fazla ibadete vesile olur, tefekkür imkânı sağlar, tefekkür için bir fırsattır.


E) ORUÇLUYA MEKRUH OLAN ŞEYLER


Mekruhşeylerin bir kısmı, oruca yakışmayan, bir kısmı da bozulmasına yol açacak şeyler olup, bir şeyi tatmak/çiğnemek yutma ihtimaline, eşlerin öpüşmesi/ sarılması cinsel ilişki ihtimaline binaen mekruh sayılmıştır (Hz Âişe validemiz, Peygamberimiz'in oruçlu iken hanımlarıyla elleşip şakalaştığını ve öpüştüğünü haber vermiş [İbn Mâce, “Sıyâm”, 19; Muvatta, “Sıyâm”, 13.]ise de bu bir ruhsat değildir). Bir kısım fakihin aksine, çoğunluk misvak kullanmayı mekruh görmemiş, buna kıyasen macunlu diş fırçalamak da sakıncalı görülmemiştir. Oruçlunun normal veya gusül için yıkanması mekruh değilken, serinlemek için mekruhtur.Direnci kırıp güçsüzleştiren kan aldırma vb. şeyler, sahurun geciktirilmesine iftarın hemen yapılmasına zıt hususlar mekruhtur Oruçlunun güzel koku sürünmesi veya güzel kokan bir şeyi koklaması mekruh sayılmaz.

Giriş to leave a comment