İçereği Atla

İslamın Cinsel Yaşam Hukuku

21 Haziran 2025 yazan
İslamın Cinsel Yaşam Hukuku
ercan dede
| henüz yorum yok

Kur’ân-ı Kerîm’de varlıkların erkek ve dişi olarak çiftler halinde  (er-Ra‘d 13/3; Tâhâ 20/53; Yâsîn 36/36; ez-Zâriyât 51/149), insanların da kadın ve erkek olarak çiftler halinde  yaratıldığı bildirilir (el-Fâtır 35/11; eş-Şûrâ 42/11; el-Hucurât 49/13; en-Necm 53/45)Erkek ve kadın yaratılış, duygu, düşünce, davranış ve tutum olarak farklı olsalar da, İslâm'a göre, insan olmaları bakımından eşit olup, yegane üstünlük ölçüsü ise bilgi ve takva[el-Hucurât: 49/13; ez-Zümer: 39/9], olup, iyi işlerin karşılığının aynı ölçülerde verileceği belirtilirken [en-Nahl: 16/97; el-Ahzâb: 33/35], İslâm öncesindeki kadın cinsiyetini aşağılayıcı anlayış ve uygulamalar da şiddetle eleştirilip reddedilmiş [en-Nisâ: 4/124; el-En'âm: 6/140; en-Nahl: 16/58-59; ez-Zuhruf: 43/17; et-Tekvîr: 81/8-9] ancak her cinsin kendine has özellikleri bulunduğu, karşılıklı olarak birbirilerini tamamladıkları, özellikle aile de cinsî rol ve sorumluluk itibariyle en üst seviyede görev paylaştıkları belirtilmiştir.


I. CİNSİYET ve  MAHREMİYET EĞİTİMİ


Cinsiyet, insan davranışlarını etkileyen önemli bir güdü olup her cins diğerine karşı tabii olarak ilgi duyar [Âl-i İmrân 3/14; Yûsuf :12/23-24-30-32-33] ve insan tabiatı, cinsî istek ve ihtiyacın tatminine imkân veren, ruhsal tatmin/hu zur [el-A'râf: 7/189; er-Rûm: 30/21], bedensel lezzet/zevk ve neslin devamı olmak üzere üç şeye kaynaklık ederken, Hz. Peygamber de kendisine dünyadan üç şeyin sevdirildiğini belirtip bunlar arasında kadını da zikretmiştir [bk. Nesâî, “Nisa”, 1]İslâmda, insanın cinsî ihtiyaç ve arzularının tatminini son derece tabii karşılamış olmakla birlikte, bu konuda fert ve toplumun huzuru, sağlam ve sağlıklı gelişimi  için bazı düzenlemeler getirilmiş [en-Nûr: 24/32-33] olup mesela kadın ve erkeğin ancak nikâh ile yakınlaşıp birleşmelerine izin verilmişitir. Cinsî ahlâkta esas olan iffet ve namusun korunması olup bunun en uygun yolu da evlenmedir ki, Hz. Peygamber de cinsî arzularını  köreltmek isteyenleri nehyetmiş [Buhârî, “Nikâh”, 8; Müslim, “Nikâh”, 6-7], gençleri evlenmeye teşvik edip evliliğin günahtan koruyacağını bildirmiş, evleneyenlere de oruç tutmayı tavsiye etmiştir. [Buhârî, “Nikâh”, 2, “Savm”, 10; Müslim, “Nikâh”, 1; Nesâî, “Nikâh”, 6]Kur'ân-ı Kerîm'de de “...onlar sizin elbiseniz, siz de onların elbisesi durumundasınız” [el-Bakara: 2/187.] buyurularak eşlerin birbilerinin iffetlerini koruyucu oldukları ifade edilmiştir. İslama göre her cinsin farklılıklarının korunup geliştirilmesi, kıyafetten bilgi, tavır ve davranışa kadar uygun eğitimin verilmesi kaçınılmaz olup, Hz. Peygamber de kadına benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etmiş [Buhârî, “Libâs”, 61-62; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 30]erkeklere yasakladığı giyecekleri erkek çocuklar üzerinde görünce hoşnutsuzluk gösterip müdahale etmiş [Mûsned, IV, 171] ve bu konularda  bazı yaptırımlar da getirmiştir[Buhârî, “Libâs”, 61; Müslim, “Selâm”, 62] Ayrıca, çocukların zihnî ve bedensel gelişimlerine parallel, cinsî yönden bilgilendirilip eğitilmesi de tavsiye edilmiş olup bu anlamda, ana babanın kendi odalarında örtüsüz bulunabileceği saatlerde çocukların ve diğer ev halkının izinsiz girmemeleri tavsiye edilerek [en-Nûr 24/58-59]eşlerin cinsel hayatı korumaya alınmıştır. Yine erkekle erkeğin, kadınla kadının  aynı yatakta yatması uygun görülmezken [Müslim, “Haya”, 73]çocukların da yedi/on yaşlarında anne babadan ve birbirlerinden ayrı yatırılması tavsiye edilip [Ebû Dâvûd, “Salât”, 26; Müsned, II, 180, 187] cinsiyet eğitimi verilmeye çalışılmıştır.


İslâmda akıl ve iradenin bedenî haz ve arzulara tâbi kılınmaması, insanın şehvetin esiri olmaması istenirken, cinsel hayattan çekilme, hadımlaşma, Hıristiyanlık'taki din adamlarının evlenmeyerek Tanrı' ya daha yakın olacağı gibi iddialar da hoş karşılanmamıştır. Hz. Peygamber kendini gece gündüz ibadete vererek dünyevî haz ve ihtiyaçlardan geri duran sahâbîleri eleştirerek bunun İslâm'ın önerdiği bir hayat tarzı olmadığını, kişi üzerinde bedenin, organların ve nefsin de hakları olup verilmesi gerektiğini belirterek itidalden, tabii ve fıtrî yoldan ayrılmamayı önermiş, hadımlaşmayı da yasaklamıştır. [Buhârî, “Nikâh”, 7; Mûsned, II, 173; III, 82]Esasen evlenip iffeti koruma, cinsî arzularını meşru ölçülerde giderme, sağlıklı ve düzenli bir cinsellik dinin emrettiği ve teşvik ettiği ibadet mahiyetinde bir husus olup, Kur'an'da da, “Sizler için kendileriyle sükûnete erip tatmin olacağınız eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi, O'nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen toplumlar için ibretler vardır”[er-Rûm: 30/21]buyurulup iffetini koruyan, meşru cinsel ilişki ile yetinen müminler övülür.[el-Mü'minûn: 23/5-6] Hz. Peygamber'in müslümanlan evlenmeye teşvik etmesi, evlilik birliğini mümkün olduğu sürece korumayı öğütlemesi, bu konuda velilere ve devlete birtakım görevler yükleme si, bekârlığı kınayıp bekâr kalmayı âdet edinenlerin şiddetle eleştirilmesi de bu amaca yöneliktir ki, diğer vecîbeler de dengeli ve huzurlu bir aile hayatı içinde daha iyi ifa edilebilecektir. Sünnetde ve kaynaklar daki, evlenme den önce tarafların birbirini görüp beğenmesi, denkliğin gözetilmesi, eşlerin vücut ve ağız temizliğine dikkat etme, karşılıklı sevgi ve saygı gösterme, süslenme ve güzel koku sürünme, birbirlerini tatmin etme, sırlarını koruma gibi, huhsuslardaki bilgi ve tavsiyeler, sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşamayı, yanlışlık ve sapmalardan korunmayı hedef alır ki, kadınlarla ay hali ve lohusalık iken cinsî ilişkinin, eşler arası da olsa anal ilişkinin yasaklanması, teşhirciliğin, müstehcenli ğin, çıplaklık ve hayasızlığın, karı koca olmayanlar için şehvetle dokunup ve bakmasının, alkolü, kadın-erkek ilişkilerin de ölçüsüzlüğün kınanıp yasaklanma sı, bunların önlenmesi için birtakım tavsiyelerde bulunulması da bu amaca matuftur.


II. ZİNA YASAĞI


İslam'da, namus ve iffeti koruma, müslümanın en önemli vasfı olup [el-Mü'minûn: 23/5; en-Nûr: 24/30-31; el-Furkân: 25/68; el-Ahzâb: 33/35] aklın, ahlâk ve hukukun, tüm semavî dinlerin yanlış, ayıp ve kötü gördüğü zina“Zinaya yaklaşmayın, zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur”[el-İsrâ: 17/32;el-En'âm: 6/151; el-A'râf: 7/133; el-İsrâ: 17/32]denilerek son derece çirkin bir iş ve hayasızlık ve büyük günah sayılmış, her türlüsü yasaklanıp yapanlara ceza takdir edilmiştir.[en-Nûr: 24/3](Kur'an'daki ceza (celde/sopalama)  sünnette bir yıllığına sürgün dahil evli olmayanlara uygulanırken, evlilere taşlanarak öldürülme (recm) cezası getirilmiştir [Buhârî, “Hudûd”, 30, 32; Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 23-25; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, VII, 91-97])Zinanın ispatında dört erkek şahit/suçlunun dört defa ikrarının aranması ise hem suçun önlenip toplum hakkının korunması, hem de şüphenin izalesi ve esasen adalet ve rahmet olan cezalandırmanın objektif, âdil ve tutarlı olması açısından[en-Nûr: 24/2] kaçınılmazdır. Ayrıca eşcinsel eğilime saplanan Lût kavmi çok sert bir dille tenkit ve reddedilip [el-A'râf: 7/80; el-Hûd: 11/78- 83; eş-Şuarâ: 26/161-166; el-Ankebût: 29/28-29.]erkeğin eşine arka uzvundan yaklaşması  küçük livâta sayılırken[Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 45; Tirmizî, “Taharet”, 102; İbn Mâce, “Nikâh”, 29], hayvanla cinsî temas kurulması iğrenç ve günah sayılmış[Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 30; Tirmizî, “Hudûd”, 23.], el ile tatmin de hoş görülmemiştir.


İslâm'da zina vs suçların önlenebilmesi için, (yasaklama veya ceza yeterli olmadığı gibi esasen ceza da amaç olmayıp) daha çok fert ve ailenin korunmasına, hayasızlık, açıklık, fuhuş ve müstehcenlikle mücadeleye, kadın-erkek ilişkilerinde ölçüsüzlüğü ve serbestliği önlemeye, ahlâkî olgunluk ve sorumluluğu geliştirmeye, suç duygu, ortam ve araçlarının ıslahına, mümkün olduğunca suç ve günahın gizlenmesine önem verilmiş, yabancıerkek ve kadınların bir birlerine karşı avret yerlerini örtmeleri, tahrik edici davranmamaları, kapalı yerde baş başa kalmamaları (halvet), emredilip zinaya hazırlayıcı söz, bakış ve yakın ilişkiler kınanmıştır. Bu anlamda, Kur'an'da zina ve fuhuş büyük günah sayılıp, dünyevî ve uhrevî ceza konulumş[Âl-i İmrân: 3/135; en-Nisâ: 4/15-16; el-İsrâ: 13/32], erkek ve kadınların gözlerini haramdan korumaları, avret yerlerini örtmeleri emredilmiş[en-Nûr: 24/30-31] Hz. Peygamber de dil, ağız, el, ayak, göz gibi organların da zinasının bulunduğunu [Müslim, “Kader”, 5] zinaya götürücü ilişki, flört ve beraberli ğin zina olduğunu belirtmiş “Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın; çünkü, böyle  bir  durumda   üçüncüleri  şeytandır” [Müslim, “Hac”, 74; Tirmizî, “Radâ”', 16; Müstedrek, I, 114] buyurarak, yabancı erkek ve kadının kapalı mekânda baş başa kalmalarını (halvet) yasaklamıştır.  YineKur’andayabancı erkek ve kadının konuşur ken ciddi ve vakarlı(resmi) olmala rı [en-Nûr: 24/30-31; Buhârî, “İstîzân”, 12; “Kader”, 9; “Nikâh”, 43; Müslim, “Kader”, 20-21; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 43; Müsned, II, 267, 276, 317, 329, 343;el-Ahzâb: 33/32.], süs ve endamlarını göstermemeleri[en-Nûr: 24/31], sokağa mütevazi örtü ile çıkmaları [en-Nûr: 24/31; el-Ahzâb: 33/59] emredimiş, kadınların başkaları hissede cek derecede koku sürünerek gezmeleri edep dışı görülmüştür. [bk. Tirmizî, “Edeb”, 35; “Radâ”', 13; Müsned, IV, 414, 418](Yanında mahrem bulamayan kadının   güvenli yolda kadın kafilesiyle yoculuğu caizdir)


III. DOĞUM KONTROLÜ


İslâm’da toplumun temeli olan ailenin korunması ve sağlıklı bir bünyeye kavuşturulmasını temin amaçlı bazı tedbirler alınmıştır. Hz. Peygamber, gücü yetenin evlenmesini, evliliğin de kolaylaştırılmasını tavsi ye edip, mahşerde ümmetinin çokluğu ile övüneceğini bildirmiştir[Buhârî, “Nikâh”, 2; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 1,4] ki bu da, doğum kontrolünü tasvip etmediğini göstermektedir.Ancak, azli (spermi dışarı akıtma  yasaklamama sına[Buhârî, “Nikâh”, 96; Müslim, “Nikâh”, 125-138] istinaden, Zahirî fakihi İbn Hazm dışında büyük çoğunluğu ğa göre azil veya diğer metotlarla (fazla çocuk yüzünden ailenin ve çocukların sıkıntıya düşmesi, anne sağlığının bozulması, çocukları gereği gibi yetiştirememe gibi gerekçelerle) eşlerin karşılıklı rızâsı dahilinde caiz/mubah, döllenmiş yumurtanın imhası/izâlesi veya döllenmeyi engelleme yen spiralin cenini dışarı atmasıise çocuk düşürme mesabesinde olup caiz değildir. (Çocuk düşürme ve başlamış bulunan gebeliği sona erdirme ise zaruret dışında cinayet/büyük günah sayılırken, kadın veya erkeğin çocuk yapma kabiliyetinin yok edilmesi de fıtratı değiştirme, Allah'ın doğuştan verdiği kabiliyet ve nimetleri inkâr, temel hak ve hürriyete müdahale ve günah sayılarak caiz görülmemiş tir) Gebeliği önleyici metotlar, çocuk düşürme, başlamış gebeliği sona erdirme, kısırlaştırma değişik İslâm ülkelerinin fetva heyetleri, D.İ.B kurulları ve İ.F.A. 1988 V. Dönem Toplantısında (Kuveyt) zarurete binaen eşlerin ortak kararına bağlı olarak caiz görülürken, genel nüfus/aile planlaması İslâm âlemi açısından zararlı bulunmuştur.


IV. ÇOCUK DÜŞÜRME


Yahudilik'te yasak olup müsebbibi anne de olsa cezalandırılan, Hıristiyanlık'ta da büyük günah/cinayet sayılarak ciddi tepki gören çocuk düşürme, İslâm'da da döllenmeyi müteakip  meşru/haklı bir gerekçe olmadan anne baba dahil hiç kimsenin müdahalesine, düşürülmesine ve gebeliğe son verilmesine izin verilmemiştir(şahıs sayılmıştır). Kuran’da “Çocuklarınızı yoksulluk kor kusuyla öldürmeyin”[el-En'âm: 6/151; el-İsrâ. 17/31]buyurulup, Hz. Peygamber ve fakihler tarafından zaruret bulunmadıkça müsebbibi anne baba da çocuk düşürme cinayet/haram sayılıp tazminine hükmedilmesi, ayrıca cenine (döllenme-doğum arası) vücûb/hak ehliyeti takdir edilmesi, anne karnındaki çocuğun hayat hakkını güvenceye almaktadır. Kur’anda ceninin oluşum safhalarının [el-Mü'minûn: 23/12-14] ruhun üflenişiyle ilgisin olup olmadığı açıklanmazken, bir hadiste 120. günden sonra [Buharı, “Bed'ü'1-halk”, 6], başka hadislerde ilk kırk günden sonra üfleneceği belirtilmekte olup [Müslim, “Kader”, 2,4; Müsned, III, 397] buna istinaden bazı Hanefîler dahil bir grup 120 günden önceki, bazı Mâliki ve Hanbelîlerse kırk günden öncekileri  tam oluşmuş saymayıp sonrasında canlılık kazanır/teşekkül eder, öncesinde cansız/belirsiz halde ruh beklerderise de, ceninin canlılığı (günümüzde ceninin döllenme ile birlikte farklı bir canlılık/bütünlük kazanıp ilk haftalardan itibaren organlarının teşekkülü görülebildiği, kalp atışları hissedildiğine göre) ruhun üflenmesi ile aynı şey olmayıp, çoğunluk da hiçbir safhada düşürmeyi caiz görmezler ve mezheplerdeki hâkim görüş de budur. (Gazzâlî, ilk dönemden itibaren  caiz görmezken, ruh üflendikten sonra ittifakla haram/cinayet sayılmıştır) Cenin cinayetine diyet olarak ceninin mirası olarak düşürenler dışındaki vârislerine gurre  (beş deve; 212,5 gr. altın veya 1785 gr. (Hanefîler'de 1487,5 gr) gümüş[Ebû Dâvûd, “Dıyât”, 19; Tirmizî, “Dıyât”, 15])ödenir ve düşürmenin kasten veya hata ile, anne veya baba tarafından işlenmesi de farketmezken,Şâfiî ve Hânbelîlerde gurre ile birlikte kefaret de gerekir.


V. SUNÎ İLKAH/ DÖLLEME ve TÜP BEBEK


Çocuk sahibi olamayan eşlerlerden erkeğin spermi alınıp karısının yumurtasıyla döllendirilerek kadına konulması günümüz alimlerine göre (sperm, yumurta ve rahimin aynı çifte ait olmasışartıyla) caiz olup, İ.F.A. 1986 Amman toplantısında da kocanın spermi ile karısının yumurtası döllendirilip yerleştirilmesi veya kocanın sperminin doğrudan yerleştirilmesinde sakınca  görülmezken, kocanın sperminin yabancı kadının yumurtasıyla döllendirilip yerleştirilmesi, yabancı erkeğin spermi ile döllendirilen yumurtanın yerleştirilmesi, yumurta ve spermleri döllendilip gönüllü/taşıyıcı kadına yerleştirilmesi, yabancı erkeğin spermi ile yabancı bir kadının yumurtası döllendirilip yerleştirilmesi, kocanın spermi ile karısının yumurtası döllendirilip diğer eşe yerleştirilmesi caiz görülmemiştir.



Giriş to leave a comment